Morrigan


Mórrígan veya Morrígan ("Büyük Tanrıça" veya "Hayalet Tanrıça"), MorríguMorríghan veya Mor-Ríoghain olarak, zaman zamansa çoğul bir şekildeMorrígna olarak da anılan İrlanda mitolojisi figürü. Her ne kadar metinlerde açık bir şekilde bir tanrıça olarak tanımlanmasa da, önceleri bir tanrıçaymış gibi gözükmektedir.
Egemenlik, kehânet, savaş ve savaş alanındaki ölümle ilişkilendirilen Morrígan gerek tek başına gerekse üçlü tanrıça olarak ele alınabilir. bununla birlikte üçlü tanrıça gruplaması kesin değildir; en yaygın üçlü Morrígan, Badb, ve Machayken NemainFeaAnann ve diğerleriyle de üçlü tanrıça görüldüğüne rastlanılabilir. Üçlü tanrıça formunda üçlemeyi oluşturan tanrıçaların her birinin savaşın farklı bir yönünü temsil ettiği söylenebilir. Genel olarak Morrígan, Cermen Valkyrielerle karşılaştırılabilecek bir tür savaş tanrıçası olsa da, özellikle büyükbaş hayvanlarla ilişkilendirilmiş olması zenginlikbereket ve toprak ile de ilgili bir rolü olduğu fikrini yaratmıştır.
Genellikle karga veya kuzgun formunda olan Morrígan'ın karga formunda savaşçıların üzerinde uçtuğuna inanılır, Ulster Döngüsüde ise yılanbalığı, kurt ve inek formlarını almaktadır.

Ulster Döngüsü


İrlanda mitolojisi, Hıristiyanlık öncesi İrlandalılara ait mitolojilerin günümüze kadar taşınan kalıntılardır. Hıristiyanlık'a geçiş sürecinde mitolojinin bütünüyle saklanamamasına rağmen, Orta Çağ İrlanda edebiyatında dini anlamlarından yoksun bir biçimde korunarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Kelt mitolojisinin dalları arasında en kapsamlı ve en korunmuş olanı İrlanda mitolojisidir. El yazmalarının birçoğu kaybolmuş olsa da, kalıntılardan dört belirgin döngü tanımlanmıştır: Mitolojik Döngü, Ulster Döngüsü, Fenian Döngüsü ve Tarihi Döngü.
Ayrıca bu döngülerde yeri olmayan mitolojik metinler de bulunmaktadır.
Morrígan'ın ilk görüldüğü anlatılar Ulster Döngüsündeki hikâyelerdir ki bu hikâyelerde tek bir birey olarak betimlenir, hikâyelerin kahramanı Cúchulainn ile belirsiz bir ilişkisi vardır. Táin Bó Regamna'de, Cúchulainn, Morrígan ile, Morrígan Cúchulainn'in bölgesinden bir düveyi götürürken görür. Morrígan'ı tanımayan Cúchulainn, ona meydan okur ve hakaret eder; bu sebeple de onun düşmanlığını kazanır. Bir sürü tehditte bulunan Morrígan ise, gelecekteki bir savaşta Cúchulain'in öldürüleceği kehânetinde de bulunur. Ona garip bir şekilde, "Senin ölümünü koruyorum" der.
Morrígan ayrıca, Táin Bó Cuailngede ve Cúchulainn'in ölümünü anlatan masalın bir sürümünde de geçer.

Mitolojik Döngü

Morrígan ayrıca Mitolojik Döngü metinlerinde de görülmektedir. 12. yüzyıl tarihli sözde-tarihsel bir derleme olan Lebor Gabála Érenn' Tuatha Dé Danann arasında,Ernmas'ın kızlarından biri, Nuada'nın torunu olarak sayılır.
Ek olarak, Morrígan Cath Maige Tuireadh'da da görülür.

Dosya:Tiridates.jpg

Tiridates ya da I. Tiridates, Büyük Part Kralı II. Vonones'in oğlu, 52/53'den 60'a ve 61'den (66) yaklaşık 75 yılına kadar aralıklarla Ermenistan Kralı ve Ermeni Eskanyan hanedanının kurucusu olan Part soylusu.
Ermenistan 41 yılından beri Roma İmparatorluğunu müttefiki olan Gürcüler (İberyalılar) tarafından işgal edilmişti. İberyalı Rhadamistus 54 yılında Tiridates tarafından devrildi ve bu bölgede Part egemenliği yeniden sağlandı. Nero 58 yılında Ermenistan'ın fethi için General Gnaeus Domitius Corbulo'yu görevlendirdi ve Roma'da yetişmiş bir Kapadokya'lı olan Tigranes'i vasal kral olarak atadı. 61 yılında Partlara bağlı bir devlet olan Adiabene krallığı Tigranes tarafından işgal edilip kralı tutsak edilince Part kralı geri adım atmak durumudan kaldı ve barış önerdi. Corbulo 63 yılında, tacını geri vermesi ve Roma'ya giderek imparator Nero'nun elinden alması şartıyla Tiridates'in yeniden Ermenistan üzerindeki egemenliğini kabul etmek durumunda kaldı. 66 yılında Roma'da tacını giydi.
PartlarPart KrallığıPart İmparatorluğuParthia ya da Arşaklılar (Orta Farsça'da: اشکانیان Aşkâniân), günümüz İran'ının kuzeydoğusunda yer alan bir medeniyetti. Zirve zamanında yönettiği bölgeler arasında, İran'ın tamamı, modern ülkelerden Ermenistan, Irak, Gürcistan, Türkmenistan, Afganistan, Azerbaycan, Tacikistan, Pakistan,Kuveyt, ayrıca Suudi Arabistan'ın, Bahreyn'in, Katar'ın ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Basra Körfezi'ndeki kıyılarını kapsıyordu.

Part İmparatorluğu

Partlar, MÖ 230'larda Selevkoslar'dan ayrılarak devlet kurdular. Part Krallığı, İran platosunu birleştiren ve oraya hükmeden Arşaklı hanedanı tarafından idare edilirdi. Hellenik Yunanistan'a bağlı Selevkoslar tarafından hakimiyet altında bulunan bölgeyi, MÖ 3. yüzyılın sonlarına doğru ele geçirmeye başladılar. MÖ 150 ve MS 224 yılları arasında Mezopotamya'yı aralıklarla yönettiler. Eski İran'da Medler'den ve Akamenidler'den sonra gelen üçüncü yerel hanedanlıktırlar. Ağır süvariyi icat eden Partlar bundan dolayı Roma İmparatorluğu'nun doğudaki en büyük düşmanıydı. Sasaniler tarafından yıkıldı.

Bir başka kaynak

Parthlar, İÖ 1. binyılda İskit ülkesinden göç ederek İran’a gelen ve burada devlet kuran topluluk (İÖ 250-İS 230). Hazar Denizi’nin güney ve doğusunda Parthia’da Media ile Baktria arasında kuruldu. Kurucusu ve ilk kralı Arsakes’in adı verilen Arsakidler denildi.
Yaklaşık 480 yıl süren saltanatta 37 Parth kralının adı ve sikkesi bilinir. Başkentleri sırasıyla Arsak, Hekatompilos, Ekbatana ve Ktesifon oldu. Kısa sürede Seleukosların; İndus’tan, Fırat’a kadar olan topraklarını ele geçirdiler. Yönetim açısından topraklarını Persler gibi satraplıklara ayıran Partlar, Perslerin din ve geleneklerini benimsediler. Kuzeyden gelen akınlara engel olarak Batı Dünyası’na iyilikte bulundular. Kendilerini Roma’ya denk kuvvette bir krallık olarak gören Partlar, onların Asya içlerine ilerlemelerini önledi. Suriye ve Fırat’ın doğusundaki topraklar için Partlar, Roma ile yaklaşık 250 yıl savaştılar. Pers soyundan geldiğini ileri süren Adaşir, IV. Artabanos ile yaptığı savaşları kazandı. Zayıf düşen Arsakid Hanedanı’na son verdi ve Sasani Devleti’ni kurdu.
Sanat. Part mimarlığı bazı büyük saray yapılarıyla günümüze geldi. (Nisa, Dangan, Asur, Uruk, Hatra). Yapı süslemelerinde Yunan biçimleri ağırlık taşırken, planlarda bağımsız özgün bir tutum görülür. Örneğin Partlar, Müslüman sanatının camilerde kullanacağı avluya bakan yüzü açık üç tarafı kapalı, üstü tonozla örtülü yerden yüksekçe mekânları olan eyvanları geliştirdiler.
Heykel ve resim sanatı İÖ 1. yüzyıldan başlayarak cepheden görünümü yeğlemesiyle İran ve Hellenistik örneklerinden ayrıldı. Krallar ve tanrılar kuzeydoğu İran boylarının bozkıra özgü giysilerini taşıyan atlılar olarak betimlendiler. Av sahneleri ve atlı resimleri yeni motifler olarak geliştirildi. Küçük sanatlarda kuyumculuk işleri, madalya figürlü ilk ipekli kumaşlar, yeşil sırlı keramikler görülür.



Kokopelli genellikle Güneybatı ABD'de HopilerZuniler gibi bazı Kızılderili kültürleri tarafından çok saygı duyulan bir bereket tanrısıdır. Genellikle kafasında tüy veya antene benzer çıkıntılar olan ve flüt çalan kambur biri olarak betimlenir. Pek çok bereket tanrısı gibi doğumu ve tarımı da yönetir. Oyunbaz bir tanrıdır ve müziğin ruhunu temsil eder.


Anasazi(Kızılderi kabilesi) olduğuna inanılan göçebe, kaval çalan, kambur bereket tanrısı. trickster olmasının yanısıra şifacı ve eğlenceli kişiliği olan kokopelli tam bir hatun avcısıdır. hakkında çeşitli hikayeler olmakla birlikte bazıları kavalıyla şehirden şehre gezip vardığı şehire kışın bitişini, karların eriyerek toprağı bereketlendirmesini ve ilkbaharın gelişi ile hasadın yeşermesini müjdeler. yine efsanede ilkbaharın gelişiyle beraber onun kavalının sesini duyan her bireyin gece boyunca şarkılar söyleyip dans etmesi gerektiği söylenir. ertesi gün bakireler yanında bir veletle uyanacaktır. kamburunun taşıdığı tohum yüklü çuvallar ve şarkılarından oluştuğu iddia edilir. orijini tam olarak bilinmemekle beraber güneybatı amerika olduğuna inanılır.

Rapanui

Rapanui ya da Rapa Nui ("Büyük Rapa") Büyük Okyanus'ta bulunan Şili'ye bağlı Paskalya Adası'nda yerleşik Polinezyalı yerlilerdir. Paskalya Adası, Rapa Nui olarak da adlandırılır. Günümüzde, Rapanui halkı adanın nüfusunun %60'ını oluşturur. Rapa Nui dilini konuşurlar. 2002 yılı nüfus sayımında, hemen hemen tamamı batı kıyısında bulunan Hanga Roa köyünde yaşayan 3.304 kişi adada yaşamaktaydı.
Ada yerlileri, geleneksel olarak kendilerini "Uzun kulaklar" ve "Kısa kulaklar" adını verdikleri iki ayrı etnik gruba ayırır.


Moailer

Moailer, Büyük Okyanus'ta, Şili'nin 3600 km batısındaki Paskalya Adası'nda yapılan yekpare taş figürlerdir. Heykellerin dinsel anlamı tam olarak bilinmemekte, iskelet biçiminde yaşadığına inanılan ataları temsil ettikleri sanılmaktadır. Erkek figürler "Moai Kavakava", dişi figürler de "Moai Pæpæ" adıyla anılır. Moai bazen bereket törenlerinde, ama genellikle hasat kutlamalarında kullanılır. İlk toplanan ürünler çevrelerine yığılırdı. Heykellerin en büyüğü 20,65 m boyundadır.



Makemake (Mitoloji)

Makemake (Make-make ya da MakeMake olarak da yazılır) Paskalya Adası yerlileri olan Rapanuilerinmitolojisinde insanlığın yaratıcısı, bereket tanrısı ve "Tangata manu" ya da kuşadam kültünün baş tanrısıdır. Bu kült, adanın daha çok tanınan Moai döneminden sonra gelir.
Adada bulunan taş üzeri oyma resimlerde sıkça kullanılan bir temadır.
İlk olarak 2005 FY9 olarak adlandırılan Neptün ötesi cüce gezegen Makemake, Paskalya ile olan bağlantısından ötürü bu tanrının adı ile adlandırılmıştır. Paskalya Adası ilk olarak Avrupalılar tarafından 1722 yılı Paskalya Pazarında bulunmuş, gezegen de 2005 Paskalyasından kısa bir süre sonra keşfedilmiştir.





Avustralya Yerlileri pek çok klan ve dil grubuna ayrıldıklarından bir bütün olarak Aborjin mitolojisinden söz etmek imkânsızdır. Buna rağmen genel olarak bu mitolojiler arasında benzerlikler bulmak mümkündür.
  • Avustralya Aborjin kültürü pek çok bakımdan doğaya dayalıdır. Mitolojik kahramanların çoğu hayvanlardır.
  • Ortak mitolojik temalardan biri Düşzamanıdır (Dreamtime)





  • Alchera (mit)
  • Alcheringa - Aborjinlerin Düşzamanı için kullandıkları terim
  • Altjira - Aranda kabilesi Gök tanrısı.
  • Anjea - Bolluk tanrıçası
  • Bagadjimbiri - iki kardeş ve yaratışı tanrı
  • Bahloo - Ay tanrıçası
  • Baiame - Kamilaroi kabilesinin atası ve yönetici tanrısı
  • Bamapana - Murngin halkının hilekar kahramanı
  • Banaitja - Yaratıcı tanrı
  • Beralku - Ölüler adası
  • Bobbi-Bobbi - Semada yaşayan Gökkuşağı Yılanı'na benzer dev yılan
  • Brolga
  • Bunbulama - yağmur tanrıçası
  • Bunjil - Kulin halkının yüce tanrısı bazen bir kartal olarak tezahür eder.
  • Bunyip - a mythical creature said to lurk in billabongs.
  • Daramulum - Wiradhuri ve Kamilaroi halkının gök ve hava tanrısı, şamanların yönetici tanrısı ve aysal (lunar) uluhiyet
  • Dhakhan - Kabi halkının atası tanrı
  • Dilga - bolluk ve yetişme tanrıçası
  • Djanggawul - İkisi kız biri erkek olan ve Avustralya kıtasını ve üzerindeki bitki örtüsünü yaratan üç kardeş
  • Djunkgao - Okyanus akıntılarıyla ilişkili bir grup kızkardeş
  • Rüyazamanı - Aborjin kültürünün merkezi ve birleştirici teması
  • Eingana - Tüm suların, hayvanların ve insanların anası yaratıcı tanrıça
  • Erathipa - hamile kadına biçim veren bir kaya
  • Galeru - Djanggawul'i yutan gökkuşağı yılanı
  • Gidja - Ay tanrısı, kadınların yaratıcısı
  • Gnowee - Güneş olmadan önce dünyada yaşayan güneşsel tanrıça
  • Inapertwa - Numakulla'nın kendileriyle yerküre üzerindeki tüm yaşamı yarattığı küçük yaratıklar
(Aranda)
  • I'wai - Koko Y'ao halkının kahramanı.
  • Julana - a lecherous god who surprises women by burrowing beneath the sand
  • Julunggul - a rainbow serpent and fertility goddess
  • Kalseru
  • Karora - Yaratıcı tanrı
  • Kidili - an ancient moon-man who attempted to rape some of the first women on Earth (Mandjindja)
  • Kondole - a mean and rude man who became a whale
  • Kunapipi - Ana tanrıça ve pek çok kahramanın yönetici uluhiyeti
  • Kutjara
  • Makara - the seven sisters who eventually became the Pleiades
  • Mamaragan - Sesiyle gökkuşağını oluşturan şimşek tanrısı
  • Mamu
  • Mangar-kunjer-kunja - insanları yaratan kertenkele tanrı
  • Mimi - Arnhem Land halkının peri benzeri varlıkları
  • Minawara - Nambutji'nin ataları
  • Mokoi - Kara büyüyü kullanan büyücüleri öldüren kötü ruh
  • Mura-mura - Rüyazamanını anlatan bir başka kelime
  • Nargun - Çocukları kaçıran dişi bir canavar
  • Ngariman - Bagadjimbiri'yi öldüren kedi-insan
  • Nogomain - ölümlü ebeveynlere çocuk ruhu veren bir tanrı
  • Puckowe - Göklerde yaşayan büyükanne ruh
  • Pundjel - Dini ayinleri ortaya koyan yaratıcı tanrı
  • Gökkuşağı yılanı - Su deliklerinde yaşayan, suyu kontrol eden yaratıcı ruh
  • Tjilpa - Kedi halkının atası
  • Tjinimin - Avustralya halkının atası
  • Ulanji - Binbinga'nın yılan atası.
  • Ungud - Bazen erkek bazen dişi olan yılan tanrı
  • Wagyl - Su yollarını yaratan yılan benzeri yaratık
  • Wahwee
  • Walo - günüş tanrıçası
  • Waramurungundi - İlk kadın (Gunwinggu)
  • Wati-kutjara - kertenkele insanlar
  • Wawalag - Djanggawul kızları olan iki kızkardeş
  • Wollunqua - yağmur ve bolluk yılan-tanrısı
  • Wondjina - bulut ve yağmur ruhları
  • Wuluwaid - yağmur tanrısı
  • Wuragag - İlk insan (Gunwinggu)
  • Wuriupranili - Meşale taşıyan güneş tanrıçası.
  • Wurrunna - bir kahraman
  • Yara-ma-yha-who -küçük bir vampir benzeri insan, canavar
  • Yowie - kertenkele ve karınca karışı bir dev yaratık
  • Yhi - Işık ve yaratılış tanrıçası, güneşsel (solar) uluhiyet
  • Yurlungur - Bakır yılan

Aborijin Tarihi

Aborijin BayrağıAvrupalılar’ın 17.yüzyılda Avustralya’yı buluşundan en az 40,000 yıl önce insanlar Asya'dan göç ederek Avustralya topraklarına yerleşmişlerdi. O zamanlar deniz çok daha sığ olduğu için bir kıtadan ötekine rahatlıkla geçilebiliyordu. Avrupalı göçmenlerin gelmesiyle bu toprakların asıl sahipleri olan yerliler topraklarından sürülüp çıkarıldı, Avrupalılar'la aralarında çıkan çatışmalar ve hızla yayılan salgın hastaslıklar sonucu çok sayıda yerli öldü.17. yüzyılda sayıları 300.000'i bulan Avustralya Yerlileri'nin(Aborijinler) sayısı 1981'de 145.000'e düştü. Bunlann yarısından fazlası yerliler ile Avrupalılar'ın melez çocuklarıydı. Yerliler çoğunlukla kentlerde ya da taşra kasabalarının kenar semtlerinde yaşarlar.

Queensland ile Kuzey Toprakları'ndaki Yerliler ise özel kamplarda yaşar ve sıkı bir denetim altında tutulurlar.
Geleneksel Yerli Yaşamı
Avustralya Yerlileri'nin tenleri koyu, saçları siyah ya da kahverengidir. Ama saç rengi ve yüz çizgilerinde bölgeden bölgeye değişen farklılıklar da vardır.
DingoGeleneksel olarak avcı-toplayıcı olan Yerliler kanguru ve opossum gibi hayvanları, sürüngenleri ve kuşları avlayarak, balık tuta­rak, kabuklu deniz hayvanları toplayarak, böcek, yaban balı, yumurta, tırtıl, meyve, tohum ve kökler arayıp bularak yaşarlardı. Toprağı işlemedikleri ve hayvan beslemedikleri halde, doğal kaynakları dikkatle kullanır ve korurlardı. Ustalıkla değerlendirdikleri doğal çevrelerini, bugün olduğu gibi eskiden de çok iyi tanırlardı. Evcilleştirdikleri tek hayvan dingodenilen bir tür yabani köpekti.
Odunları birbirine sürterek yaktıkları ateşin kızgın küllerinde yemeklerini pişirirlerdi. Yi­yeceklerini geniş alanlardan toplayan her Yerli grubu ya da kabilesi, kendi bölgesinin sınırları ağaç, kaya, pinar gibi doğal oğelerle belirlerdi.
BarınakGöçebe oldukları için fazla eşyaları olmazdı. Avustralya'nın soğuk güney yöresinde kışın kürk gocuk giyenler varsa da, genel olarak kalın giysilere gereksinimleri yoktu. Gerektiği zaman ağaç kabukları, yaprak, hayvan postu gibi malzemeyle mia-mia ya dagunyah denen geçici barınaklar yaparlardı.

Gereç ve Silahlar
Yerliler'in gereç ve silahları, basit bir teknolojiyle yapılmalarına karşın, son derece etkiliydi. Genellikle tahta, bitki lifleri ve yontarak biçimlendirilmiş taşlan kullanırlardı. Erkeklerin tartan baltalan ve deniz kabuklanndan ya da yontulmuş taştan bıçakları vardı. Kadınlar ise kökleri sökmek için sopalar, topladıkları yiyecekleri taşıtmak için sepetler, fileler ve tahta çanaklar kullanırlardı. Yerliler ağaç ve böcek kabuklarından, deriden ve liflerden çok değişik kaplar yapmışlar, bunları otların tohumların oğütüp un yapmak, içinde su biriktirmek ve eşyalarını taşımak için kullanmışlardır.
BumerangYerliler'in başka silahları tahta sopalar, mizraklar ve bumeranglardı Mızraklarını uzak hedeflere fırlatmak için özel mızrak atıcılar kullanırlardı. Bunlar, bir ucunda mızrağın sapının yerleştirildiği bir yuva olan tahta sopalardı. (Boylece, ele alındı ğında kol uzunluğunu artıran, dolayısıyla atış için ek güç sağlayan bir mekanizma oluşuyordu. ) Ayrıca dövüşürken kendilerini korumak ve saldırıları savuşturmak için tahtadan kalkanlar kullanırlardı.
Haberleşme çubuğu Avustralya Yerlileri' nin çok çarpıcı bir buluşuydu. Üzerine çentik­ler ve çizgiler oyulmuş olan bu sopayı bir haberci, kabileler arasında iletişim kurmak amacıyla taşırdı. Sopanın üzerindeki işaretler haberin ayrıntılarıyla ilgiliydi ve haberin doğru olarak ulaştığından emin olmaya yarıyordu. Bu çubuklar her zaman ortak bir dile sahip olmayan ya da düşman kabileler arasin­daki iletişimi kolaylaştırırdı. (Bazı uzmanlar Avustralya'da, Yerli kabilelerin sayısı kadar, yüzlerce değişik dil olduğunu belirtir. )
Avrupalılar'ın gelmesiyle Yerliler, çeşitli işlenmiş maddeler ve araçlar kullanmaya başladılar. Artık tüfeklerle avlanıyor, takma motorlu tekneler, naylon ağlar kullanarak balık tutuyorlardı. Oysa eskiden ağaçtan oyulmuş ya da agaç, kabuğundan yapılmış kanolar ve sallarda, deniz kabuğundan ya da taştan yaptıkları kancalarla ve tuzaklar kurarak balık avlarlardı.

Aborijinlerde Din
Avustralya kıtasında Avrupalılar gelmeden önce farklı dillere sahip pek çok kabile barındığı için tek bir kültürden ziyade birbirleriyle benzerlikleri de olan farklı kültürlerden bahsedilebilir. Pek çok büyük ve birbirlerinden farklı grupların kendi kültürleri, inanç yapıları ve dilleri bulunmaktadır. Bu kültürler zaman içinde birbirleriyle az veya çok çakışmışlardır.

Avustralya yerlilerinin toprağa saygı ve Düşzamanı inancı üzerine kurulu şifahi gelenekleri ve manevi erdemleri bulunmaktaydı. Rüyalar, düşler hem yaradılışın antik zamanı hem de günümüz gerçeğini ifade etmektedir.
Düş zamanı hikayelerinden bir versiyon:
Tüm dünya uykudaydı. Her şey sessiz, hareketsizdi ve hiçbir şey büyümüyordu. Hayvanlar yeraltında uyumaktaydı. Bir gün gökkuşağı yılanı uyandı ve dünyanın yüzeyinde süründü. Her şeyi bir kenara itti ve bu onun tarzıydı. Tüm bir diyarı gezdi ve yorulduğunda kıvrılıp uyumaya başladı. Böylece heryere izini bıraktı. Sonra geri döndü ve kurbağalara seslendi. Onlar da su dolu kocaman mideleriyle ortaya çıktılar. Gökkuşağı yılanı onları gıdıklayıp güldürdü. Sular ağızlarından çıktı ve gökkuşağı yılanının izlerini doldurdu. Göl ve nehirler böyle yaratıldı. Daha sonra çimenler ve ağaçlar büyümeye ve yeryüzünü yaşam doldurmaya başladı.
1996 nüfus sayımında Aborijinlerinin %72 oranında Hristiyanlığın çeşitli formlarını uyguladıkları %16'sının ise herhangi bir dini işaretlemediği bildirilmiştir. 2001 yılı nüfus sayımında Aborjin nüfusunun yüzde 0.03 kadarının Aborijin dini pratiklerini uyguladıkları tespit edilmiştir.

Aborijin Duası
- Her şey yeterli olsun!
- Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni diliyorum.
- Aydınlık bir bakıs açısına sahip olmana yetecek kadar günes diliyorum.
- Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
- Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
- Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
- İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
- Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
- Son "elveda"yı atlatmana yetecek kadar "merhaba" diliyorum.

Kabile İçi Yaşam

Yalnızca temel gereksinimlerini karşılayarak yaşayan Yerliler büyük aile gruplan içinde yaşarlar, bir yörede yaşayan tüm gruplar ise kabileyi oluştururdu. Kabile üyeleri akrabaydı ve birbirine karşı belirli görevleri vardı.

Kabile ikiye ayrılır, her yarı kendi içinde tekrar küçük birimlere bölünürdü. Kabile içinde kimin kiminle evlenebileceği kurallara bağlanmıştı. Kabilenin iki alt grubundan birinden olan bir erkek ancak öteki alt gruptan bir kızla evlenebilirdi.
Toplumsal örgütlenmelerinin bir başka görünümü totemleriyle ilgiliydi. Genellikle bir bitki ya da hayvan olan totem grubun simgesiydi ve grupla özel bir ilişkisi olduğu kabul edilirdi. Yerliler'in inanışlarında toprağın özel bir yeri vardı. Toprağın, atalarının dünyada yaşayıp kültürlerini oluşturduğu dönem olan "duş çağı"ndan kendilerine kalan, bir armağan olduğuna inanırlardı. Delikanlılar bazıları acıyla sınanmak olan bir dizi dinsel törenle derin gizlere ortak olurdu. Bu törenlerde yapılan corroboree adlı şekillerle, tüy ya da başka süslerle donatırlardı.
Aborijin KadınlarGünümüzde Avustralya Yerlileri Birçok Avustralya Yerlisi artik geleneksel  biçimde yaşamıyor. Bazıları çiftliklerde bazıları da kentlerde çalışıyor. Bazı Yerliler özel kamplarda ya da kentlerin yoksul mahellelerinde devlet yardımıyla yoksul bir yaşamı sürdürmeye çalışıyor. Avrupalılar'la karşılaşmaları Yerliler'in bir çoğunun büyük sıkıntılara   düşmesine ve bazılarının umutsuzluklara kendini içkiye vermensine  neden oldu. Ama bazıları da yeni koşullara uymayı başarmıştır. Ne var ki, birçok Yerli topraklarının ellerinden alınmış olmasından ötürü hala öfkelidir. 1972’de Whitlam hükümetinin işbaşına gelmesi bu konuda bir dönüm noktası oldu. ”Yerliler’in haklarının Kabul edilebilmemesi biz, bütün Avustralyalılar’ı küçültür” diyen Başbakan Whitlam, parlamentonun desteğiyle 1976’da Yerliler ‘in toprak hakkını tanıdı ve Yerli sorunlarıyla iigili bir bakanlık kurdu.
Rusalka, Slav mitolojisinde, vaftiz edilmeden ölen bir çocuğun ya da suda boğulan bir bakirenin gölde yaşayan ruhu.
Farklı bölgelerde yaşayan Slavlar rusalkalara farklı kişilikler yakıştırırlar. Yaygın anlamıyla "Rusalka" denizkızı anlamına gelir. Bir göl kenarında yaşayan uzun boylu, güzel bir genç kızdır. Onun balık gibi bir kuyruğu yoktur. İnanışa göre, Rusalka üvey annesi ya da umutsuz aşkı tarafından boğulmuştur.
Tuna Nehri yöresinde rusalka için vile adı kullanılır. Vile'ler uçucu hafif giysileri içinde yoldan geçenlere tatlı, büyüleyici şarkılar söyeleyen güzel ve çekici kızlardır. Kuzey Rusya'nın çirkin, dağınık saçlı ve lanetli rusalka'ları sürekli çıplaktır ve insanlara her zaman pusu kurarlar. Vile'ler erkekleri büyülemek, kuzeyli rusalka'lar ise eziyet etmek amacıyla onları baştan çıkarırlar.
Yaz başlangıcındaki rusalka haftası boyunca tüm perilerin sudan dışarı çıktığı ve halkalar oluşturarak ay ışığında dans ettiklerine, gece yarısına kadar söğütlere ve huşağaçlarına tırmandıklarına inanılır. Onlara eşlik eden her insan ömrünün sonuna değin dans etmek zorundadır. Bu haftadan sonra ayak bastıkları yerlerdeki çimenler daha gür çıkar.

Mitoloji Kervanı. Blogger tarafından desteklenmektedir.
Google Analytics